Özet, Ekin Acar tarafından hazırlanmıştır. Yazı http://fistikyesili.com/2010/08/24/satan-reklam-yaratmak/ adresinden alınmıştır...
Luke Sullivan’ın “Satan Reklam Yaratmak” adlı kitabı, ister istemez kafayı taktığı bir tuvalet kağıdı reklamından yola çıkarak, kendini reklam cangılında bulan bir imaj tacirinin ibret dolu öyküsünü anlatıyor.
Bir dönem Amerika’daki reklam kampanyalarının en sinir bozucularından biri olan bu tuvalet kağıdı reklamının, nasıl olup da en başarılı satışı yakaladığı merakından yola çıkarak başlıyor yazarın serüveni. Bu merak başına öyle işler açıyor ki kahramanımız reklamcı oluyor. Hem de en yaratıcı olanlarından…
Kitapta tek başına çok da işe yaramayan yaratıcılığın, “satan” reklama dönüştürülmesindeki tüm incelikleri, yaratıcı yönetmen, müşteri temsilcisi ve müşteri ile başedebilmenin tüm püf noktalarını anlatıyor Sullivan. Bir reklam yazarına özgü kıvrak, oyunbaz ve esprili bir dille…
Radyo cehennemdir. Ama ateşi yakmaz. Zor bir medyada çalışmak üzerine birkaç tavsiye…
Sadece reklam yazarları için değil, tüm yaratıcılar ve yaratıcı geçinenlerin okuması için son derece keyifli bir kitap.
MediaCat kitapları tarafından satışa sunulan, 307 sayfa ve 11 bölümden oluşan kitabın bölümleri şöyle:
Satıcı ekose giymek zorunda değildir
Satış için varınızı yoğunuzu satmayın
Sivri uçlu bir kurşunkalem daha fazla işe yarar
Başlama üzerine bazı düşünceler
Temiz bir sayfa
Etkili bir reklam yapmak
İşi alır almaz yazmaya başlayın
Bir reklam yapmak üzerine küçük ayrıntılar
Gelecekte herkes 30 saniyeliğine ünlü olacak
TV reklamları üzerine birkaç tavsiye
İlginizi çekeceğini düşündüğüm bazı bölümleri aşağıda alıntıladım:
Bu büyük bir iş midir, değilse nedir?
Bir ajansın yaratıcı bölümünde çalışan biri olarak vaktinizin çoğunu, ayaklarınızı masanın üzerine koyup bir reklam üzeridne düşünerek geçirirsiniz. Masanın diğer tarafında yine ayaklarını masanın üzerine koymuş oaln iş ortağınız durmaktadır. Benim durumumdaysanız bu kişi bir sanat yönetmenidir ve sinema hakkında konuşmak istiyordur.
Aslında gerçeği söylemek gerekirse kariyerinizin dörtte birini ayaklarınız masanın üzerinde sinemadan bahsederek geçirirsiniz.
Artık sinemadan bahsedilmez bir noktaya gelinmiştir ve biraz çalışmanız gerekmektedir. Büyük ve beyaz bir sayfayla karşı karşıyasınız ve sınırlı bir zaman içerisinde de onu yeterince ilginç şeylerle doldurmalısınız ki müşteri diğer 1600 reklam mesajı arasından (97 yılı itibariyle) sizinkini görüp hatırlasın.
Herhangi birinin karşılığında para ödediği bir roman yazmıyorsunuz. Bazılarının izlemekten zevk aldığı bir komedi de yazmıyorsunuz. Bütün bu işin arkasında acı ev su götürmez bir gerçek var. Hiçkimse sizin kağıda ne yazacağınızı görmek istemez…
Berbat fikirler üretmekten geri kalmayın
Bir şeyler yazabilmenin tek yolu ilk taslakları gerçekten ama gerçekten saçma yazmaktır. İlk taslak kimsenin onu görmeyeceğini bilerek istediğiniz şeyi yapabileceğiniz,dökip saçabileceğiniz, oynayabileceğiniz ve sonra şekillendirebileceğiniz çocuk taslağıdır. Siz sadece o çocuksu yanınızın, her tür ses ve görüntünün sayfaya dökülemsine izin verin. Eğer karakterlerden biri: “Eee, nolmuş bay düşük pantolon?” demek isterse, bırakın desin.
Konuştuğunuz gibi yazın
Reklam metinlerini, müşteri mektuplarını ve meslektaşlara yazılan notları konuştuğunuz gibi yazın. Nedendir bilinmez, birine kalemi uzatıp da başkaları tarafından görülecek bir şeyler yazmasını istediğinizde 10 kişiden 9′u otoriter bir havanın anlaşılır bir dilden daha ikna edici olduğuna inanır.
Doğal, sade ve kolay bir üslupla yazın. Dilbilgisi kurallarına uyun, kullandığınız sıfatlara dikkat edin. En iyi yol kısa cümleler kullanmaktır. Peki ya tek sözcükü cümleler? Olabilir. Uygun olduğu yerlerde cümlelere “ve” ile başlayn; açık ve net olun.
Bütün bunları yaparken unutmayın ki, siz bir şey satıyorsunuz. Sözcükleri sündürmeye başladığınızda, kolayca unutulacak hale gelirler.
Bu harika bir iş değil de nedir?
Bu harika bir iş!
Ne yaptığınıza bir bakın. Siz bir imaj tacirisiniz. Sözcükleri ve resimleri dokuyor, cansız objelere anlam ve değer yüklüyorsunuz.
1920′lerde Claude Hopkins, “Bir portakal iç” yazdı ve bir ulus meyve suyu içmeye başladı.
Steve Hayden, Apple bilgisayarları için “Neden 1984, 1984 gibi olmayacak?” diye yazdı ve bir ulus bilgisayarların sadece kuruluşlara ait değil, oturma odalarına da ait olduğunu düşünmeye başladı.
Dan Wieden, “Just do it” yazdı ve dünyayı değiştirdi. 1978′de yol kenarlarında çok fazla jogging yapan yoktu, şimdi artık onlardan en az 5 tanesine çarpmadan camdan dışarı bir sopa atamazsınız.
Bu harika bir iş!
Size ne için para ödendiğine bir bakın. Ayaklarınızı dikmek ve düşünmek için. Bu, gerçek işleri olan insanların vakit bulduklarında yaptıkları bir şey aslında. Ayaklarını dikip hayale dalmak, aptalca şeyler düşünmek. Siz ise bunun için para alıyorsunuz.
Yetenekli olduğunuz için şanslısınız. Bu işte olduğunuz için de şanslısınız. Alçakgönüllü kalın!
İmajlar: Miklas Njor, Carsonhsmith.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder